NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
عَنْ أَيُّوبَ
عَنْ نَافِعٍ
عَنْ ابْنِ
عُمَرَ عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِمَعْنَاهُ
قَالَ أَوْ
يَقُولُ
أَحَدُهُمَا
لِصَاحِبِهِ
اخْتَرْ
Bize Musa b. İsmail
haber verdi, bize Hammâd Eyyûb'dan, o Nâfi'den; Nâfi, İbn Ömer'den, İbn Ömer de
Hz. Nebi (s.a.v.)'den önceki (3454.) hadisi ma'na olarak rivayet etti. (Bu
rivayetinde):
"... Ama birisi
arkadaşına; "seç (muhayyer ol)" derse müstesna" dedi.
İzah:
Bu rivayet önceki
hadisin başka bir naklidir. Önceki hadisten farklı olarak bunda yukarıdaki
cümleyer almıştır. Buna göre bu rivayetin tamamı şu şekilde olacaktır:
"Alışveriş
yapanlardan her biri, birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe arkadaşına karşı
muhayyerdir. Ama birisi ötekine, seç (muhayyersin) derse müstesna."
Demek ki, önceki
rivayetteki; "Ama satışta muhayyerlik bulunursa müstesna" cümlesi bu
rivayette, "Ama birisi, ötekine seç derse müstesna" şeklindedir.
Rivayetler arasında mana yönünden pek fark yoktur. Hattâbî, bu istisnanın;
hadiste sözkonusu edilen muhayyerliğin, meclis muhayyerliği; ayrılmadan
maksadın da bedenle ayrılma olduğuna delâlet ettiğini söyler.
Aynî ise şöyle der:
"Hattâbî; bu, meclis
muhayyerliğinin sübutu konusunda en açık şeydir. Bu söz, hadisin zahirine zıt
düşen tüm te'villeri ortadan kaldırır, demiştir. Buna karşı ben de derim ki:
Hattâbî'nin meclis muhayyerliğinin sübu-tundaki en açık şeydir, sözü,
âkitlerden birisi icabda bulunduğu zaman öteki muhayyerdir; isterse kabul
eder, isterse reddeder şeklinde anlaşılmalıdır. Ama, taraflar icab ve kabulde
bulundukları zaman akid tamamlanmıştır. Muhayyerlik şart koşulmamişsa veya mal
ayıplı değilse muhayyerlik sözkonusu değildir. Nesâî'nin, Semüre'den tahric
ettiği şu hadis bunun delilidir:
Hz. Nebi (s.a.v.) üç
defa: "Alışveriş yapanlar, birbirlerinden ayrılıncaya veya her biri
akitten arzu ettiğini alıncaya kadar muhayyerdirler" buyurdu. Tahavî,
"Rasûlullah'm bu hadisteki; her biri arzu ettiğini alıncaya kadar sözü,
taraflar için caiz olan muhayyerliğin akdin tamamlanmasından önceki
muhayyerlik olduğuna delâlet eder. Bu durumda, taraflar arasında, hadiste söz
konusu edilen ayrılmanın, satıştan sonra bedenle ayrılma olduğunda ihtilâf
yoktur. Ve yine müşterinin maldan istediğini alıp, istemediğini bırakmasının
caiz olmayışında da ihtilâf yoktur" der.
Ben de diyorum ki;
hadisteki ayrılmaktan maksat söz ile ayrılmaktır, bedenen değil. -Yani
taraflar, alım satımla ilgili konuşmayı terkedinceye kadar muhayyerdirler.
Hattâbî'nin; bu mana
tüm te'villeri ortadan kaldırır, sözü kabul edilemez. Çünkü iki te'vil
çelişirse hadis bırakılır, kıyasla amel edilir. Bu konudaki kıyas; alışveriş
akdinin kira ve nikâh akidleri ile kıyaslanmasıdır. Muhayyerlik, bu akidlerde
akid bittikten sonra bedenen ayrılıncaya kadar devam etmediği gibi, alım satım
akdinde de devam etmez. Bu akidler arasındaki ortak nokta, hepsinin icab ve
kabulle tamamlanmalarıdır..."
Görüldüğü gibi Aynî bu
sözleri ile, Hanefîlerin görüşünü kuvvetlendirmeye çalışmıştır.